ÜYE GİRİŞİ ÜYE OLMAK İÇİN ALTTAKİ LİNK İ TIKLA

AKÇADAĞ

Aliçeri, Altınlı, Aksaray, Aşağıörükçü, Bayramuşağı, Bölüklü, Büyükçimis, Bahri (eski ismi Çatyol), Dedeköy, Derinboğaz, Develi, Doğanlar, Dümüklü, Esenli, Gülpınar, Güzyurdu, Fatih, Hançerli, Ilıcak, İkinciler, Kadı İbrahim, Karamağara, Karanlıkdere, Karapınar, Keklikpınar, Keller, Kömekavak, Mihmanlı, Muratlı, Ören, Pınarlıgeçit, Resuluşağı, Sarıhacı, Şıhlar, Yağmurlu, Yalınbudak, Yalınkaya, Yalımlı, Yukarıörükçü, Kürecik, Kepez, Aksüt, Bekiruşağı, Çakılpınar, Çevirme, Darıca, Demirciler, Duruluova, Dutlu, Düvencik, Gürkaynak, Harapuşağı, Kalıyalı, Kasımuşağı, Ortaköy, Taşveler, Tataruşağı, Yenipınar, Yukarı Kozluca, Levent, Bağköy, Büyükköy, Çatalbahçe, Çobanuşağı, Doğantepe, Esenbey, Kayadibi, Kolköy, Kozalak, Kurtuşağı, Küçükkürne, Mezraköy, Sakalı Uzun ve Taşolar.
Akçadağ'ın Osmanlı dönemindeki adı "Arga"dır. Arga kelimesi Bilge Umar’ın “Türkiye’deki tarihsel Adlar” kitabındaki bilgilere göre “Arga” Luvi kökenli bir kelime olup, “Yukarı, yüksek, sınır, ışıldayan, parıldayan, ışıltı, parıltı, ak, gümüş (parlak) anlamlarına gelmektedir. (Luviler Hititleri oluşturan ana topluluklardan birisidir.) Akçadağ merkezi ve çevredeki köylerde çok sayıda araştırılmamış, (Akçadağ, İkinciler, Ören, ... höyükleri. Özellikle Akçadağ ilçe merkezinde bulunan ve 60 yıl öncesine kadar tüm evlerin üzerinde bulunduğu çevresi iki km. uzunluğundaki dairesel höyük, Malatya Arslantepe höyüğünün bir eşi olabilir.)
 ancak en üst katlarında Roma-Bizans dönemi kalıntılarına rastlanan höyüklerin varlığı, erken Roma-Bizans dönemi birçok mezar odasının yine merkezde ve birçok köylerde bulunması, Ferik (Frig ? ) kalesi gibi kalıntılar yörenin ilkçağlardan beri iskan edildiğini göstermekte; "Arga" kelimesinin ait olduğu dil ile birlikte düşünülünce Akçadağ'ın Hititler döneminde kurulduğu sonucuna ulaşabiliriz.Hititlerin (M.Ö. 1750-M.Ö. 1100) tarihleri arasında yaşadığı göz önünde bulundurulursa Arga’nın ortalama bir tarih olarak M.Ö. 1500’lerde kurulmuş olduğu tahmin edilebilir.
İran’da kurulan Büyük Selçuklu Devleti’nin öncü kuvvetleri 1045’lerden itibaren Doğu Anadolu’ya akınlar yapmaya başlamışlardır. Bu akınlar bir fetih amacı taşımaktan çok keşif ve yıpratma seferleri şeklinde olmuştur. Ancak Orta Asya bölgesinden gelip Selçuklu ülkesine yığılan Türkmenlere Selçuklu yöneticileri mecburen yeni vatan olarak Anadolu’yu göstermişler ve bunun sonucunda da Anadolu yerleşmek için ciddi akınlara ve fetihlere sahne olmuştur. 1058 yılında Selçuklu emiri Dinar komutasındaki 3.000 kişilik Selçuklu birliği Malatya şehir merkezini geçici olarak ele geçirmiş ve 10 gün kadar çevresine akınlar düzenledikten ve çevre kaleleri ve yerleşim yerlerini tahribata uğrattıktan sonra geri dönmüştür. Malatya bölgesine akınlar şiddetlenerek 1071 Malazgirt Zaferi’ne kadar fasılalarla devam etmiş, özellikle ünlü Türk komutanı Afşın buraları birkaç defa işgal etmiştir. Zaferden sonra ise Türkmenler kalıcı olarak Anadolu’ya akmaya başlamışlardır.
Akçadağ Celali isyanları dönemindeki kargaşalıktan yüksek seviyede etkilenmiş, özellikle ünlü Celaliler Karayazıcı ve Kiziroğlu Mustafa'nın bu sarp ve devletin elinin zor uzandığı bölgeyi yurt tutması; Yozgat-Sivas dolaylarında yaylayan ve Halep-Rakka civarında kışlayan Rişvan aşiretlerinin yaylak ve kışlak yolu üzerinde olmasından dolayı halk olumsuz yönde etkilenmiş, zaman zaman yerleşik halk ile eşkıya ve aşiretler arasında çatışmalar ve kavgalar olmuş, köyler boşalmış, nüfus azalmış, tarım ve hayvancılık sekteye uğramıştır. 1700'ler ile 1850'lü yıllar arasında bölge tam bir çatışma alanı olmuştur. Bu çatışmalar yerleşiklerle konar-göçerler arasında olduğu gibi, konar-göçerleri kontrol etmek ve eşkıyalık yapanları yakalamak için uğraşan devlet güçleri arasında da olmuştur.
Osmanlı valisi Divriği-Kangal hanedanı Veli bir Osmanlı paşasıdır. Zaman zaman devletle arası açılmasına rağmen ilişkilerini düzeltmeyi bilmiş, çevreyi haraca kestirmiştir. Ancak 1812 tarihinde, valilikten alınır. Bunu kabul etmeyen Veli Paşa Osmanlıya karşı isyan eder. Osmanlı Devleti Veli Paşayı yakalamak için Sivas valiliğine baskı yapar. Sivas valiliği Divriği’de ikamet eden Veli Paşa’nın konağına baskın düzenler. Veli Paşa bir gurup adamı ile bir yolunu bulur ve kaçmayı başarır. Soğuk bir kış günüdür. Paşa,sığınacak yer arar. Kaçarak Kürecik ağası Kasımoğlu'na sığınır. Sivas valisi Pehlivan Paşa gelerek Kürne bölgesini muhasara eder. Veli Paşa öldürülür ve çevredeki aşiretler özellikle Kasımoğlu cezalandırılır. Veli Paşa’nın 1813 yılına kadar devam eden ve Sırp ayaklanmasıyla çakışan isyanı Akçadağ, Hekimhan, Darende, Keban, Arapgir, Eğin(Kemaliye), Divriği çevrelerini felakete sürüklemiştir.
Akçadağ, “kaza” merkezi olarak 18.11.1850 tarihinde bugünkü Levent bucağında teşkilatlandırılmış, 1858 yılında ilçe merkezi şimdiki yerine Arga’ya nakledilmiştir.(BOA Dosya No:34 Gömlek 55) Akçadağ kazasına bugünkü Hekimhan, Polat, Hasançelebi ve Çelikhan (sonraları Doğanşehir ve Sürgü) ilçe ve beldeleri de nahiye olarak bağlanmıştır. Bu kadar geniş bir coğrafyanın merkezi olarak Akçadağ’ın seçilmesi ve Hamidiye Alaylarından bir birliğin burada teşkil edilmesi tesadüfi değildir. Akçadağ coğrafi olarak bu geniş bölgenin merkezi konumundadır. O günün şartlarında buradaki ordunun anılan bölgelere hızlı bir şekilde ulaşması mümkün olmaktadır. En önemlisi Akçadağ, süvari olan Hamidiye Alayının asker ve atlarının iaşesini temin edebilecek ovalara ve yaylalara sahiptir.
Kaza merkezi olarak öncelikle Levent bucağında teşkil olunması özellikle Kürne ve Kürecik aşiretlerinin yaşadığı, askeri takibatın zor olduğu dağlık alanlarda, hem bu yöreden olup eşkıyalık yapanlar ve hem de diğer bölgelerden gelerek yuvalanmış çeşitli eşkıyaları yakalamak, sarp ve dağlık alanlarda bir türlü önü alınamayan eşkıyalık faaliyetlerine son vermek için olsa gerektir. Nitekim aynı tarihte Akçadağ ve Dersim ahalisinin elindeki silahların toplanması için bir emir de çıkarılmıştır. (BOA Dosya:25) Bu şekilde bugün de terör olaylarını kontrol etmek için bazı küçük ilçelerin il yapılması örneğinde de görüldüğü gibi bölgedeki eşkıyalık faaliyetlerini kontrol edebilmek için, yerinden ve hızlı karar vermek amacıyla kaymakam ve diğer yetkililerin bölgeye hakim bir mevki olan ve eşkıyaların saklanabildikleri sarp bir bölge olması dolayısıyla Levent Bucağı’nda ilk kaymakamlık teşkilatı kurulmuş olmalıdır.
Ancak olaylar durulmamış, Akçadağ ve çevresi coğrafi yapısı sebebiyle eşkıyaları barındırmaya devam etmiş, bu arada bölgeyi kontrol edememenin faturası idarecilere çıkarılmış, kaymakamlar sık sık azledilerek yenileri tayin edilmiştir. 1896'dan sonra devlet duruma hakim olmaya başlamış ve yakalanan eşkıyalar için 1898’de bir de hapishane inşasına başlanmıştır. Bu tarihten itibaren bölgedeki olaylar sona ermeye başlamış, yaşanan ufak-tefek olaylar ise daha çok şahsi davalar şeklinde olmuştur. Yine de zaman zaman telgraf hatlarına zarar verildiği de görülmüştür. Dağlarında eşkıyaların barındığı ve bunları tevkif etmek için hapishanenin yapıldığı Akçadağ kaderin garip bir cilvesi olarak Cumhuriyetle birlikte inanılmaz bir sükunete kavuşmuş 12 Eylül 1980 öncesi ülkede meydana gelen büyük çaplı karışıklıktan bile çok az etkilenmiş ve çoğu zaman hapishanesi boş kalmıştır. Bugün yok denecek kadar az olayın meydana geldiği Akçadağ’da 1898’de yapılan hapishane de mahkum yokluğundan 1995’lerde kapatılmış, yapımından 100 yıl sonra 1998’de yıkılarak arsası şimdiki hükümet konağının bahçesine dahil edilmiştir.