ÜYE GİRİŞİ ÜYE OLMAK İÇİN ALTTAKİ LİNK İ TIKLA

DARENDE


DARENDE İLÇE TARİH
TARİHÇE
Darende, geçmişte Timelkia, Tiranda, Tiryandafil ve Derindere isimleriyle anılmıştır.
Darende 7000 yıllık tarihi bir geçmişe sahiptir. Hititlerin yerleştiği bölgeye sonraları Asurlular hâkim olmuş ve Mezopotamya ile Anadolu arasındaki ticaret merkezlerini ellerinde tutabilmek için Tohma Suyu boyunda koloniler kurmuştur. Sonraki yıllarda Persler tarafından işgal edilmiş, bölgedeki Zengibar Kalesi'ni askeri üs haline getirmişlerdir.
 Darende'nin ilk yerleşim yeri bu kalenin içerisinde olmuştur. Sırasıyla Makedonlar, Romalılar ve Bizanslar yöreye egemen olmuştur. 8. yüzyıldan sonra Araplar tarafından ele geçirilen bölgedeki Zengibar Kalesi'ndeki yerleşim, kültür ve ticaret merkezi haline getirmişlerdir.
1071'deki Malazgirt Savaşı'ndan sonra bölgeye Selçuklular egemen olmuş ve yerleşim Zengibar Kalesi'nin dışarısına yayılmıştır. I. Bayezid 1399'da Malatya ve yöresini ele geçirmişse de 1402'deki Ankara Savaşı'ndan sonra Timur bu topraklara hâkim olmuştur. Sonraki yıllarda yöre, Osmanlılar ile Memlükler arasında çekişmeye neden olmuş, Yavuz Sultan Selim 1515'te Malatya ve yöresini kesin olarak Osmanlı topraklarına katmıştır.
17. yüzyılda Darende'ye gelen Evliya Çelebi, Seyahatname'sinde; o günün Darende'si hakkında "Kalesi harap olduğundan Dizdarı ve neferleri yoktur. Şehir nehir kenarında kerpiç ve tasla yapılmış 1000 kadar haneli, bağlı ve bahçeli, 7 mihrap camili, hanı, hamamı, çarsısı, pazarı olan şirin bir kasabadır" diye söz etmektedir.
18. yüzyılda Sivas'a bağlı bir ilçe yapılmıştır. Kaynaklarda "Sivas Vilayeti Merkez Sancağı'nda, Tohma Çayı kıyısında kaza merkezi bir kasaba" olarak tanımlanmıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra 1934'te Malatya’ya bağlı ilçe konumuna getirilmiştir.
DARENDE İLÇE COĞRAFYA
Coğrafya
İlçe topraklarını, Güneydoğu Toroslar'ın kuzeye doğru yönelmiş dağ sıraları ve bunların arasında bulunan çöküntü alanı engebelendirmektedir. Bu alanın güneyinde Nurhak Dağları'nın uzantıları bulunmaktadır. Ayrıca kuzeydoğuya doğru uzanan ve Tohma Suyu Vadisi ile kesilen bu dağlık alanda ayrı ayrı dağlar bulunmaktadır. Güneydoğu Toroslar'ın bir kolu olan Hezanlı Dağı (2.283 m.) ilçenin batısını engebelendirir.
Darende'nin doğu sınırı boyunca uzanan Akçababa Dağları ise Nurhak Dağları'nın kuzeydoğu uzantılarıdır. Ancak bunlar çok yüksek dağlar değildir. Akçababa Çalı Tepe (2.164 m.) ve kuzeydeki Leylek Dağı (2.052 m.) bu bölümdeki en yüksek dağlardır. İlçede aşınma sonucu ortaya çıkmış platolar oldukça geniş bir yer tutmaktadır. İlçenin deniz seviyesinden yüksekliği 1.006 metredir.
İlçe topraklarını Tohma Suyu ile onun kollarından Balıklıtohma Çayı sulamaktadır. Bu iki akarsuyun birleştiği yerde ilçenin en önemli ovası olan Mığdı Düzü Ovası bulunur. Yaklaşık 5000 hektarlık bir alana yayılan Mığdı Düzü'nün orta kesimleri düz olup, kenarlara doğru yükselir ve engebeli bir görünüm alır. Akarsuların taşıdığı alüvyonlardan ötürü bu ova tarım yönünden oldukça verimlidir. İlçede sulanabilir arazi olarak Tohma Çayı boyundaki araziler sayılabilir. Yeniköy, Balaban, Ağılyazı ve Başdirek ovaları ilçenin tarım yapılabilen diğer ovalarıdır.
DARENDE İLÇE İKLİM
İklim
İlçede karasal iklim hüküm sürmektedir. Yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve yağışlı geçer.
DARENDE İLÇE EKONOMİ
Ekonomi
İlçenin ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır. Yetiştirilen başlıca tarımsal ürünler; arpa, buğday, şeker pancarı, nohut ve patatestir. Sulak kesimlerde de sebzecilik yapılmaktadır. İlçede meyve bahçeleri de yaygın olup; dut, kayısı ve üzüm yetiştirilen meyvelerin başında gelmektedir. Hayvancılıkta sığır, koyun ve kıl keçisi besiciliği yapılmaktadır.
İlçenin en büyük gelir kaynağı kayısı olup, 1,5 milyon civarında kayısı ağacı vardır. Malatya'nın toplam kayısı üretiminin 4'te birini karşılayan Darende, Türkiye dışındaki ülkelere de kayısı ihracatı yapmaktadır.
İlçe topraklarında krom ve demir yatakları vardır.
DARENDE İLÇE NÜFUS
Yüzölçümü....................: 1 363 km2
Toplam Nüfusu..............: 54 438 (2000 Genel Nüfus Sayımı'na göre)
Şehir Merkezi Nüfusu ......: 13 908 (2000 Genel Nüfus Sayımı'na göre)
Nüfus Yoğunluğu ...........: 40
İlçenin yüzölçümü 1.350 km2 dir. Darende'nin kuzeyinde Kuluncak, kuzey batısında Gürün, batısında Elbistan, güneyinde Akçadağ ve doğusunda Hekimhan ilçeleri bulunmaktadır.
İlçenin rakımı 950-2150 arasında değişmektedir. 2000 genel nüfus sayımına göre şehir merkezi 13.908,
köy nüfusu 40.530 olup, toplam nüfusu 54.438'dir.
ilçede Ayvalı, Ağılbaşı, Aşağı Ulupmar, Balaban, Ilıca, Yenice ve ilçe merkezi olmak üzere 7 belediye, 43 köy ve 15 mezra vardır.
DARENDE İLÇE YEMEKLERİ
DARENDE MUTFAĞI
TAŞ ÇORBASI
"Taş çorbası" hikayesini çoğunuz duymuşsunuzdur. Akıllının biri ortalık yerde bir tencere su; içine bir kaç taş koyup kaynatmaya başlamış. Gelen giden merak etmiş; durmuş seyretmiş. Ne pişirdiğini soranlara "Taş çorbası; nefis olur!" demiş
İkide bir tadına bakıp, ağzını şapırdatan adam "Hımmm!" dedikçe etrafta birikenler merakla soruyormuş; "Nasıl?" diye. Akıllı adam "Çok leziz ama… galiba biraz soğan istiyor" diyerek başlamiş…. sonra "biraz tuz" sonra "biraz patates" ve her dediğinde de etraftan "Bende tuz var, getireyim!" "Bende patates…" cinsinden katılımlar sonucu taş çorbası son derece zengin bir çorba olmuş.
Kış günlerinde, lapa lapa yağan karın ya da dondurucu yağmurun altında dolaşırken kurulan hayallerin başında gelir bol limonlu sıcacık bir çorba... Soğuk algınlığına teslim olmuş yatağımızda yatarken, iştahımızı açan, güç kazanmamızı sağlayan da yine bir kase nefis çorbadır. Baştan çıkarıcı şık bir sofrada tüm yemeklerden önce keyifle buluşulur çorbayla, elbette ki gözalıcı porselen kaselerin içinde...
Bazen bir çırpıda kaşık kaşık içilir, bazen de mis gibi tazecik ekmekten koparılan küçücük lokmalar içine batırılıp afiyetle yenilir. Kesin olan bir şey var ki çorba, bizim için vazgeçilmez besinlerin başında gelir.
Çorba sadece tadıyla değil, besleyici özelliği ile de sofralarımız için vazgeçilmezler arasında gelir. Örneğin et suyuna yapılan erişteli mercimek çorbası veya yoğurtla yapılan tarhana hem vitamin, hem protein, hem lif, hem de karbonhidrat yönünden zengindir. Çorbada sıkça kullanılan buğday ise fosfat, magnezyum, kalsiyum, fosfor, B ve E vitamini içerir. Görüldüğü gibi çorba, günümüzün sağlıklı beslenme kurallarına uyan başlı başına bir gıdadır. Besleyici olmasının yanı sıra çiğneme gerektirmediği için, bebeklere de rahatlıkla verilir.


Çorbanın hazmı kolaydır ve rahatlatıcı bir özelliği vardır. Bu nedenle ramazanda oruçtan sonra, mideye aniden yük bindirmemek için iftara çorbayla başlamak gelenekselleşmiştir. Güne çorbayla başlamak ise Anadolu'da hala sıkça görülür. Ayrıca hastayken bol limonlu şehriye çorbası içmek hangimize iyi gelmemiştir ki!..
Çorba Türk yemek kültüründe o kadar önemli bir yere sahiptir ki, yöresel mutfakların çoğunda birçok çorba tarifine rastlanır. Klasik Türk yemeklerinden oluşan bir sofrada yemeğe çorba ile başlamak adettendir.
Çorbanın ana yemekten önce mideyi ana yemeğe hazırlamak için içilmesi alışkanlığı oldukça yaygındır. Oysa ki içine doğranan ya da yanında ikram edilen ekmekle daha doyurucu bir özellik kazanan çorba, sağlıklı bir beden için gerekli olan tüm besinleri içermektedir.
TİRİTLİ ANALI LIZLI KÖFTE
Yarım kilogram kadar çiğ köftelik bulgur, genişçe derin bir tepsiye konulur. Bulgurun içine bir tatlı kaşığı karabiber, kırmızıbiber, biraz tuz ve bir miktar (yarım kilogram veya 750 gr. kadar ) yağsız kıyma konulur ve su ile birlikte yumuşak bir hamur haline gelinceye kadar yoğrulur. İyice yoğrulan ve ele alındığında
birbirinden ayrılmayan hamur iki eşit parçaya ayrılır. Bu parçalardan biri bilye büyüklüğünde parçalara ayrılır. İki el avucunun ortasına alınarak yuvarlaklaştırılan köfteler ayrı bir tabağa ayrılır.
Diğer parça ise aynen içli köftede olduğu gibi ceviz büyüklüğünde açılır. Tek tek sağ elin işaret parmağı ile içi açılan hamurun içine kavrulmuş kıyma, pembeleştirilen soğan, baharatlardan oluşan karışım yemek kaşığı yardımıyla doldurulur. Ağzı muntazam olarak kapatılır.
Tiritli Analı-Kızlı Köfte
Genişçe, büyük bir tencerede iki yemek kaşığı yağın içerisine doğranan orta boy soğan hafifçe pembeleştirilir. Pembeleşen soğanın içerisine bir yemek kaşığı salça konularak ezilir. Kaşık yardımıyla salça ezildikten sonra tencereye köfteleri içine alacak şekilde su doldurulur. Su kaynarken içerisine bir yemek kaşığı tuz konulur ve hazırlanan köfteler tek tek tenceredeki bu tiritin içine atılır. Köfteler haşlandıktan sonra tiriti ayrı bir tencereye, köfteler ayrı bir tencereye alınır. (Sıcak su içerisinde köftelerin dağılmasını, parçalanmasını önlemek için bu işlem yapılır.) Köfte, tirit hafifçe soğuduktan sonra tabaklara alınır, üzerine bolca tirit dökülür